Ahoy
Off nasıl uzun sürdü yol anlatamam. Elazığ’dan kalkan uçak 2 saatte vardı İstanbul’a. Ve etrafımızda o kadar çok Alamancı vardı ki onların seslerinden gürültüsünden ve biraz da görgüsüzlüklerinden rahatsız olduk. Ne bileyim, ben Manchester a gidip gelirken de insanları görüyorum, herkes sakin rahat saygılı… Bu öyle böyle deÄŸildi ya. Bir ara ben bu grupla Almayaya da gidiyor olabilirdim diye düşündüm. Ama gitmedim. O yüzden duacıyım.
Manchester’da ise hava yumuÅŸaktı, yanıma hırka aldım ama kullanmadım. Trolley iteklemekten kollarım o kadar çok yorulmuÅŸtu ki saÄŸolsun biricik aÅŸkım Türker beni platformda karşıladı. Sanırım enerjimin son demlerini kullanmıştım. DuÅŸ alıp yattım, ta ki ertesi günün sabahına kadar.
Nasıl özlemiÅŸiz ya evi. Ev de bizi. Bahçem göçmüştü resmen. Hatta komÅŸum ‘nerelerdeydin, sensiz bahçe kontrolden çıktı’ dedi. ‘Listen, I am Turk, bahçe is my shit’ demedim beklentiyi yüksek tutmamak adına.
Sonra naptık peki, eski rutinimize döndük hemen tabi. Ben arada resimler yaptım. Eylüldeki okul planımı dondurdum ÇaÄŸlar’a bakacak birini bulamadığımız için ama bu sırada bir iÅŸ teklifi de aldım. Yeni bir semantic annotation projesinde dilbilimci olarak iÅŸe baÅŸladım. Bu raddeye gelene kadar da tabi ki ÇaÄŸlar’la evde kaldığımız her günü en iyi ÅŸekilde deÄŸerlendirmeye çalıştım. Havuza baÅŸladık tekrar, kütüphane, park, sanat galerileri, oyun alanları, panayırlar derken onun da tekrar kreÅŸe baÅŸlaması gerektiÄŸine karar verdik.
Unutmadan Türker’le dönünce tekrar bir konsol oyununa baÅŸladık. Çok zevkli ama her zaman vakit bulamıyoruz o yüzden tüm bölümleri açabilmiÅŸ deÄŸiliz.