Leeds günlükleri
Bonfire gecesinde tüm şehrin beklediği ama benim beklemediğim yağmur nedeniyle ıslak kediye benziyordum leopar desenli kürkümle. Tanrımm sanki tüm birleşik krallık buradaydı ve lanet olası gene herkes bana bakıyordu. Yani benim hissettiğim buydu.
Neyse ki panayır alanında ateş yakıp havai fişek faslını da bitirdikten sonra durağa doğru ilerlemeye çalışıyoruz. Yollar trafiğe kapalı. Bekliyoruz. Durak kalabalık. Fena kalabalık. Sigara içen, üstü başı dağınık, orta yaşlarda bir adam önümüzdeki çocuklu kadına otobüsü soruyor. Sonra pusetteki çocuğun gözündeki çapakları siliyor eliyle. Çocuk huzursuz. Anne ilgisiz. Adam montunun cebinden yarım kalan çikolatasını çıkarıp küçük çocuğa veriyor. Çocuk hemen ağzına götürüyor çikolatayı. Adam puseti alıp durağın etrafında gezintiye çıkıyor. Uykuya dalıyo bebecik. Üşümeye başlıyorum. Trafik açılıyo tekrardan. Sonra otobüs geliyo. Şoför üst kata çıkıp yolcuları sayıyor. Dört kişi biniyo, tam bana sıra geliyo. “Üzgünüm†diyo şoför. Ayakta yolcu almıyor. Diğer otobüs ne zaman gelir diye soruyor yolcular. “Başka servis yok†diyor. Otobüs karanlıkta gözden kayboluyor. Yağmur başlıyor. Orada öylece kalıyoruz.